İçeriğe geç

Mezhepler gerekli mi ?

Mezhepler Gerekli Mi?

Kayseri’nin sıcak bir akşamında, bir kafede oturuyordum. Hava biraz bunaltıcı, biraz da bunaltıcıydı. Yanımda oturan arkadaşım Ahmet, bir konu açtı. Mezhepler… “Mezhepler gerçekten gerekli mi?” diye sormuştu. Bu soruyu öyle basit bir şekilde sormuştu ki, içimde birden çok duygu uyandı. Ne hissettiğimi anlatmak zor. Hem hayal kırıklığı hem de şaşkınlık… Ama önce biraz geriye gitmek gerek, o anı daha iyi anlamanızı istiyorum.

Bir Çocukken… Ailem ve Duygularım

Büyürken, her zaman bir şeyleri merak ederken, bir yandan da ailemin bana öğrettikleriyle yaşadım. Ailem, mezhebin çok da önemli olmadığını, insanların inançlarının esas olanın içi olduğunu söylüyordu. Ancak, o kadar çok insan var ki, mezheplerin çok büyük farklar yarattığını savunuyordu. Bu yüzden kafam karışıyordu. Küçükken, büyüklerimle yaptığımız sohbetlerde hep şu sorular vardı: “Bizim inancımız doğru mu?”, “Diğerlerinin inancı yanlış mı?”. Ama bir çocuğun aklı o kadar basitti ki, bu tür soruları cevaplamak pek kolay olmuyordu.

Genç yaşlarda, bir arkadaşımın babasının başka bir mezhepten olduğunu öğrendiğimde, birdenbire sanki dünyam yıkılmış gibi hissetmiştim. Nasıl olurdu? Hem de çok yakın bir arkadaşım, hem de o kadar çok ortak noktamız vardı. Neden bu kadar farklıydık? O zamanlar, mezheplerin aslında bir duvar gibi olduğunu düşünmüştüm. Ama büyüdükçe, bu düşünce değişmeye başladı. Her birimiz farklıydık ve aslında bu, birbirimize daha yakın olmamızı sağlıyordu.

Ahmet’in Sorusu ve O Anki Duygularım

Ve sonra, işte o akşam geldi. Ahmet’in sorusu, yirmi beş yaşındaki halimi bambaşka bir şekilde etkiledi. Mezhepler gerekli mi? diye sormuştu. Kendimi ansızın, o küçüklük günlerimdeki gibi bir kafa karışıklığı içinde buldum. O kadar da netti ki: Hayır, mezheplerin gerçek anlamda gerekli olduğuna inanmıyorum. Ama o kadar da belirsizdi ki: Gerçekten bu konuda düşünmeye cesaretim var mı? Nasıl bir cevap verirdim? İkisi de içimde çarpışıyordu. Hem hayal kırıklığı hem de bir umut… Kafamı kaldırıp Ahmet’e baktım. Cevabım aslında basitti ama o kadar içsel bir yolculuktu ki, anlatmak bile zor.

Bir Anlık İtiraf ve Şok

Birden, hissettiğim duyguyu açıkça dile getirme ihtiyacı hissettim. Ahmet’e bakarak söyledim: “Bence mezhepler bir şekilde toplumsal normları oluşturmak için var ama ne kadar gerekli oldukları konusunda şüpheliyim. İnsanlar kendi iç dünyalarındaki inançlarla birbirlerini daha iyi anlamalı. Mezhepler… Bir yol olabilir, ama o yolun sonunda tek bir doğru olmadığına inanıyorum.” Cümlemi bitirir bitirmez, içimde bir rahatlama oldu. Gerçekten de söylediklerim kalbimden geliyordu, ama Ahmet’in yüzündeki şaşkınlığı görünce, bir yandan da biraz korktum. Ne dediğimi tam olarak hissettirmiş miydim?

Ahmet birkaç saniye sessiz kaldı, sonra gülümsedi. “Yani demek istiyorsun ki, mezhepler aslında birer ayrım yaratmamalı, insanları birleştirmeli…” dedi. Evet, dediklerim tam olarak buydu. Ama bunu açıkça dile getirmek, bir bakıma kendi kimliğimi de sorgulamak gibiydi. İnanmak ve sorgulamak arasında gidip gelmek. Bir anlık itirafım, belki de yıllarca taşımadığım duyguları gün yüzüne çıkarmıştı. Ahmet, “Bunu gerçekten düşündüğünü bilmiyordum” dedi ve içinden ne düşündüğünü bilmiyordum ama o an, gerçekten farklı bir şey paylaşmış gibiydik.

Umut ve Kafamdaki Fırtına

Beni düşündüren bir şey daha vardı. Mezheplerin hayatımıza etkisi sadece dini bir mesele değil, aynı zamanda kültürel ve toplumsal bir mesele. Ailem, arkadaşlarım, yaşadığım şehir ve her şey etrafımda bir anlam taşıyor ama bu anlam, her geçen gün daha da bulanıklaşıyor. Mezheplerin gerekliliği konusunda kalbim bir yanımda bir umut barındırırken, bir yanımda da sürekli bir fırtına gibi çalkalanıyor. Bu içsel çatışmayı daha fazla kabullenmeye başlamıştım.

Şu an, günümüzde mezheplerin gerekliliğini sorgulamak, aslında bir dönemin sona erdiği anlamına geliyordu. Ve belki de bu, bizim dönüm noktamızdı. Hangi mezhepten olduğumuzdan çok, bir insanın kalbinde ne taşıdığı ve nasıl bir insan olduğu önemli. Ahmet’le o akşam yaptığımız konuşma, bana sadece mezheplerin gerekliliğini değil, kendimi nasıl hissettiğimi ve kim olduğumu anlamamı sağladı.

Sonuçta

Mezhepler gerçekten gerekli mi? Bu soru, belki de hayat boyu yanıtını kesin bir şekilde veremeyeceğimiz bir soru. Ama bana kalırsa, mezheplerin bir yere kadar birer araç olabileceğini kabul etmeliyiz. Önemli olan, inançlarımızın bizi insan olmaktan uzaklaştırmaması. Birbirimizi anlamamız ve farklılıklarımızla barış içinde yaşamak, bence asıl mesele. Bu yazıyı yazarken, biraz daha huzurluyum. Çünkü kendi duygularımı doğru şekilde ifade edebildiğimi hissediyorum. Belki de bu yüzden, mezheplerin gerekliliğini sorgulamak, içsel bir özgürlük gibi bir şey.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

drkafkas.com.tr Sitemap
ilbetgir.net